içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

HASAN ABİYİ KAYBETTİK
 
 
 
Hasan(Gürkan) abiyi kaybettik.
"Belki bir elvedanın başlangıcındayız" başlığıyla yazmıştı kitabını.
Sanki bizlere bir elvedaymış bu.
Hasan abi göz alabildiğine uzanan yeşil dağların eteğinde, Kütahya’nın Tavşanlı kasabasında, 1947’nin serin bir ilkbahar sabahında doğdu. Adına henüz tarih yazılacak bir çocuk olarak, nehirlerin sesini dinleyerek büyüdü. Rüzgarların, kayın ağaçlarının hışırtısında ona anlattığı hikâyeleri ruhuna işledi. İlk ve orta öğrenimini bu kasabanın tozlu sokaklarında tamamladı, çocukluğun masumiyetini yüreğinde saklı tutarak Akşehir’in taş duvarlı öğretmen okuluna adım attı.
Ankara’ya, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün geniş koridorlarına geçtiğinde, düşünce tohumları içten içe filizlenmeye başladı. Kelimelerin gücünü keşfettiği bu yıllarda, satır aralarında devrim şarkıları mırıldanır oldu. TODAIE'de Kamu Yönetimi Uzmanlık Programı'nı tamamlayarak devletin karmaşık örgüsüne hâkim oldu. Fakat onun ruhu, ne mürekkep kokan bürolara ne de bürokrasi labirentlerine sığdı. Onun yeri, kelimelerin ve ideallerin halkın arasında yankılandığı meydanlardı.
Tokat’ın soğuk kışları, Gölcük’ün nemli rüzgarları ve İstanbul’un kalabalık sokaklarında Türkçe ve edebiyat öğretti. Fakat sınıfın dört duvarı, düşüncelerinin ulaşmak istediği ufka yetmedi. Gençlik yıllarından beri, adaletin ve özgürlüğün alev alev yandığı devrimci mücadelenin bir parçası oldu. TÖS ve TÖB-DER’in idari kademelerinde yer aldı; fikirlerini paylaşmaktan çekinmediği için hep sorgulandı, öğretmenliğin kutsal masasından alıkonuldu.
1969'da, öğretmenlik önlüğünü bir kenara bırakarak ideallerinin rüzgarına yelken açtı; devrimin sarsılmaz bekçisi olarak adandı. Fakat 1980 geldiğinde, geceyi karanlığa boğan cunta, suçlamalarla peşine düştü: TÖB-DER yöneticiliği, Barış Derneği’nin kuruculuğu, TKP üyeliği. Karanlık yılların gölgesinde dört uzun yıl boyunca kaçak yaşadı, ayak seslerini susturarak uykusuz geceler geçirdi.
1984’te, Danimarka'nın sisli sokaklarına sürgün edildi. Yabancı bir toprakta sürgünlüğün acısını omuzlarken, 1992’de memleketin toprağını tekrar koklayabileceği o beklenen an geldi. Türkiye’ye döndü; kalemi silah, sözcükleri mermi bildi. Yayıncılık ve editörlük yaptı, her harfin devrim ateşine odun taşıdığı günler yaşadı.
Datça'nın deniz maviliğinde, rüzgarın ağaç dallarında yankılanan idealleriyle eski günlerdeki yoldaşlarıyla bir komün yaşamı kurmayı planladı, olmadı.
Çok konuşmak yerine, sessizliğini yazılarına döktü.
Ama sessizliğin içinde bile bir hikâye vardır, onun kalemi bu hikâyeyi her zaman en tutkulu yankılarla anlattı.
Hayat yoldaşı, can dostu, cankurtaranı Meral San ile Datça'nın sosyal, kültürel hayatına renk kattı.
Her eylemde, her direnişte, saflarda yerini aldı.
Beni ne zaman sıkıntılı görse "Karanlık bir yağmur gibi canını sıkıyorsa hayat, Gazali'yi oku" diye takılırdı.
Az önce oğlu Emek Volkan Gürkan'dan Danimarka'da tedavi gördüğü hastanede kaybettiğimizin haberi geldi.
Haber karanlık bir yağmur gibi değil, kapkara bir kabus gibi çöktü.
Hasan abi.
Güzel abi.
Unutulmayacaklar listemde baş sıralardasın.
Anılarda yaşa.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum