-
Baha Akıner
Tarih: 18-05-2025 11:15:00
Güncelleme: 18-05-2025 11:15:00
"Caddeden sokaklara doğru sesler elendi,
Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi.
Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar,
Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar...
Son yolcunun gömüldü yolda son adımları,
Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları.
Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda:
Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda...
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye.
Yollarını bekledim görüneceksin diye.
Senin için kandiller tutuştu kendisinden,
Resmine sürme çektim kandillerin isinden...
Saksıda incilendi yapraklar senin için,
Söylendi gelmez diye uzaklar senin için...
Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle,
Saatler son gecenin geçti cenazesiyle,
Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü.
Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü..."
"Sen Nerdesin?" demiş ya bu şiirinin adına. Hükmetmiş kelimelere, eğmiş bükmüş kalıba koymuş, birleştirmiş itinayla. Üstüne bir tutam yarım kalmışlık, kulak memesi kıvamına gelinceye kadar yalnızlık, alabildiğine şiir perisi tozu, az buçuk aforizma, bir çorba kaşığı sihir üfelemiş adeta. Bu ne derin sözler, bile isteye içinde boğulurcasına; bu nasıl şiir be Usta?
Ölmedi, yaşıyor şiirlerinde; hissediyor musunuz, duyumsuyor musunuz? Faruk Nafiz Çamlıbel, 127 yaşında...
*****
18 Mayıs 1898’de, İstanbul’da doğar.
Faruk Nafiz ki, Türkçe’nin ustasıdır. Milli edebiyat akımı içinde Beş Hececiler adıyla anılan şair grubundandır. Hece ve aruz vezniyle yazdığı şiirlerinde kullandığı Türkçe; çok sade, temiz ve ahenklidir. O’nun şiirlerinde aşk, memleket, hüzün ve hamaset başlıca temalardır.
Anadolu insanının hayatını, sıkıntılarını, mütevazılığını, yoksulluğunu anlatmayı amaç edinen Çamlıbel, Batılı anlayışa endeksli İstanbul merkezli sanat ortamını da eleştirmiştir.
“Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur.
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Anan bile okşarsa benim bağrım kan olur…
Dilerim Tanrı’dan ki; sana açık kucaklar,
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun.
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun...”
*****
Yenilikçi edebiyatımızın geçiş döneminde, dili, tekniği ve romantik İstanbullu kişiliğiyle de olsa, Anadolu gerçeğine açılır. Böylece, Türkçe’nin gelişmesine büyük katkı sağlar Faruk Nafiz…
Milli edebiyat akımına verdiği güçle kendisinden sonra gelen kuşaktaki birçok şairi etkiler. Dolayısıyla, Yahya Kemâl Beyatlı ve Ahmet Haşim şiirinin yanında üçüncü bir kümenin oluşmasına neden olur.
Yazmak için özel bir yere ihtiyacı yoktur Faruk Nafiz Çamlıbel’in. Yer aramaz, yeter ki şiir yazma arzusuyla dolsun. “Benim evin manzarası güzeldir. Ama kapalı odada çalışmayı tercih ederim. Çünkü dış görüntüler, insanın gözünü ve gönlünü dışa çekiyor. Manzaralara takılıyor insan.” der mesela.
Sigara içmeden yazamayacağını düşündüğü günleri içinse hayıflanır. “İki sene öncesine kadar sigara içerdim bol miktarda. Ve sanırdım ki sigara olmazsa şiir yazamam. Meğer bir aldanışmış bu. Ve sigara bir hiçmiş. Şimdi sigarasızım ama yazıyorum.”
“İlham’a inanır mısınız?” sorusunu “Hem de nasıl, perisi ile beraber” diye cevaplar bir keresinde Çamlıbel, gülümseyerek. Periyi eserlerinde yeterince açık ettiğini düşünmüş olacak ki, sözü edebiyat sanatı bağlamında sürdürmeyi tercih eder sonra.
“Hislerimizin, heyecanlarımızın en dolgun zamanında, bir tesadüf, bir hadise, bir manzara, bir yüz, ne diyeyim, herhangi bir vesile, şimşeklerin boşalmasına meydan verir; bu infilak, bence ilhamın ta kendisidir. Şairde buna temas etmek istemişimdir.”
Edebiyat öyle bir vadidir ki kendisi için, bazen tesadüfler de rol alır o iklimde. Bir gün Yahya Kemâl’le şairin “Körfezdeki durgun suya bir bak göreceksin!” mısrası üzerine sohbet ederken dili sürçerek “Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin!” biçiminde okur, Yahya Kemâl önce başta bu hatayı düzelttiyse de daha sonra bu kelimenin daha yerli yerinde olduğunu düşünerek ‘durgun’u, ‘dalgın’ yapar.
“Aradan yıllar geçti işte o günden beri!
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim…
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar.
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları...”
*****
"18 Mayıs 1898’de, İstanbul’da dünyaya gelir." demiştim ya, şiir yazmaya ise lise yıllarında başlar. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girer, fakat Tıp fakültesinin karakterine uygun olmadığını görünce dördüncü sınıftan ayrılır. Sonraki yıllarda Ankara ve İstanbul’da muhtelif liselerde edebiyat öğretmenliği yapar.
1946 yılında da İstanbul milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girer. 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar milletvekilliği yapar. 27 Mayıs 1960 ihtilalinin ardından tüm milletvekilleri ile birlikte kısa bir süre Yassıada'da, daha sonra da Celâl Bayar ve diğer Demokrat Parti milletvekilleri ile birlikte Kayseri Kapalı Cezaevi'nde tutuklu kalır. Eylül 1961’de de beraat eder. Ve sonrasında siyasete dönmez.
“Yüzüme sert çizgiler çekti senin adını,
Hasret saatlerini saydı saçımda aklar.
Senin ağzından çıkan bir cümlenin tadını;
Ne bugün içki verdi ne bu gece dudaklar...”
*****
Faruk Nafiz deyince, Nâzım’ın da sevdiği kadınlardan olan Şükufe Nihal’den bahsetmeden de olmaz. Şükufe Nihal ki, hayran kitlesi kalabalık. Nâzım Hikmet’in yanında Faruk Nafiz, Ahmet Kutsi Tecer, Şükufe Nihal için intihar eden Cenap Şahabettin’in kardeşi - ressam ve şair Osman Fahri…
Faruk Nafiz Çamlıbel yaşamı boyunca unutamayacağı Şükufe Nihal’i halasının Erenköy’deki köşkünde görür. Karşılıklı birbirlerinden etkilenirler. İşte bu aşk, en başında Faruk Nafiz’e şu dizeleri yazdırır:
“İnce bir kızdı bu, solgun, sarı, heykel gibi lâl.
Sanki ruhumdan uzak sisli bir akşamdı Nihal.
Ben küreklerde, Nihal’in gözü enginlerde;
Gizli sevdalar için yol soruyorduk nerede…”
Faruk Nafiz Çamlıbel “Yıldız Yağmuru” adını verdiği yazdığı tek romanında, Şükufe Nihal ise “Yalnız Dönüyorum” adlı romanda birbirlerine karşı duydukları aşkı anlatırlar. Yazar Selim İleri de “Mavi Kanatlarında Yalnız Benim Olsaydın” adlı romanında bu aşkı anlatır.
Edebiyat öğretmeni olan Faruk Nafiz Çamlıbel, Şükufe Nihal’e yaptığı evlilik tekliflerine hep olumsuz yanıt alması üzerine sinirlenerek tayinini Ankara’ya çıkarır. Ve Ankara Lisesi’nde coğrafya öğretmenliği yapan Aziziye Hanım ile ani bir evlilik yapar. Sonraları eşi Aziziye Hanım ile aşk evliliği yapıp yapmadığı sorulduğunda, “Hayır. Birbirimizi beğenip evlendik. Duygudan çok, kafa izdivacı oldu daha doğrusu.” der.
Şükufe Nihal ile karşılıklı olarak yaşadıkları aşkın ilk günlerinde,
“Yalnız kalmaktansa Nihal’imden uzakta,
Kalsam diyorum, dar-ü diyarımdan uzakta…”
derken, ayrılıklarının ardından “Allahaısmarladık” şiirini yazar:
“Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna,
Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz.
Benim kadar titremez hiçbir yiğit oğluna,
Hiçbir ana kızına bu kadar düşkün olmaz…
Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü;
Alnından, öz kardeşim öpse ben irkilirim.
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim…”
*****
Son yıllarını Arnavutköy’deki evinde geçirir Faruk Nafiz Çamlıbel. Yassıada’da arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı baskıyı “Zindan Duvarları” adlı bir şiir ile anlatır ve şiiri kitap olarak yayımlar. Eşinin ani ölümünün ardından çıktığı Akdeniz gezisi sırasında Samsun vapurunda Kaş - Fethiye arasında seyrederken, 8 Kasım 1973 Perşembe günü,
“Son beklediğim gelmeden ölsem de yüzünde,
Devran bulacak yar ile ağyarı hüzünde…
İsmim gezecek pembe dudaklarda elemle,
Gözler dolacak bir çocuk ölmüş gibi nemle,
Bir günde doğup can veren altın kelebekler,
Bizden daha genç bir şair öldü diyecekler!”
dediği gibi 75 yaşında bir şair veda eder hayata, bir vapur gezisi sırasında. Ecel bu; nerede, ne zaman geleceğini kim bilir?
Fa-ruk Na-fiz Çam-lı-bel, ne dolu dolu geliyor değil mi ağıza? Bu dünyadan bir Faruk Nafiz Çamlıbel geçti. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda yatar şimdi ebedi istirahatgâhında. Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…
- Irgat'ın türküsü
- Bir katre alevdir bu karanfil!
- Üşüyorum, kapama gözlerini
- 20 Mayıs 1938, Mersin...
- 19 Mayıs 1938
- Sermayesi derdiydi, serveti âhı
- Bugün başladı Samsun yolculuğu
- İlk kurşun
- Sessiz kalma, sen de el uzat barışa
- AYHAN KIZILTAN'IN SÖYLEŞİ VE İMZA GÜNÜNE DAVETLİSİNİZ
- Baba olunca anladım
- AHMET SAY ANISINA SAYGIYLA