-
Baha Akıner
Tarih: 01-11-2024 16:21:00
Güncelleme: 01-11-2024 16:21:00
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul.
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer...
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan..."
Yahya Kemâl Beyatlı’nın ömrü boyunca tutkuyla sevdiği 2 aşkından biri olan İstanbul’u anlattığı, “Aziz İstanbul” şiiriyle başladım. Diğer aşkı mı kim? Rivayettir rivayet olmasına ama çok sevmiştir Yahya Kemâl, Nâzım’ın annesi Celile Hanım’ı. Çok sevmiştir ya; büyük aşk yaşamışlardır fakat bu aşk istedikleri gibi evlilikle sonuçlanmaz.
Bazı kaynaklara göre Nâzım Hikmet, bir gün Celile Hanım ile Yahya Kemâl’i evde samimi bir şekilde görünce çok öfkelenir ve Yahya Kemâl’in cebine “Öğretmenim olarak geldiğiniz bu evden babam olarak çıkamayacaksınız.” yazılı bir kâğıt bırakır.
İstanbul’a olan aşkı için ise bir dostu şöyle anlatır Yahya Kemâl’i: Yahya Kemâl’e çok kadın âşık olmuştu. Kız öğrencilerinden biri ona o kadar âşıktı ki, bir keresinde Küçüksu sırtlarında bir yemek davetinde (ki o gece Necip Fazıl ve başka şairler, arkadaşları ve eşleri ile gelmişlerdi) her şair kadeh kaldırıp sevdiği insana ithafen dizeler okudu. Sıra Yahya Kemâl’e geldiğinde güneş batmak üzereydi, Boğaz bütün ihtişamıyla göz kırpıyordu konuklara ve o kadehini yukarı kaldırdı. Birlikte geldiği kız öğrencisine birkaç dize okuyacak sandık; ama o “Kadehimi aziz İstanbul‘umun Sarayburnu’ndan batan akşam güneşinin şerefine kaldırıyorum!” dedi.
***
Yahya Kemâl Beyatlı, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biridir. Şiirleri, Divan Edebiyatı ile modern şiir arasında köprü görevi üstlenmiştir.
Türk Edebiyatı tarihi içinde; Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy ve Ahmet Haşim’le birlikte Dört Aruzcular olarak bildiğimiz Yahya Kemâl, sağlığında Türk edebiyatının baş aktörleri arasında kabul edilmiş ancak hiç kitap yayınlamamış bir şairdir.
İngiltere demek, nasıl başka şeyler yanında biraz da Shakespeare demekse. Almanya; Goethe ya da Schiller, Fransa; Victor Hugo veya Balzac, Rusya; Gogol, Dostoyevski, Puşkin demekse; Türkiye de biraz Yahya Kemâl Beyatlı demektir.
Bu bir; Türk duruşunun, Türk seslenişinin, bakışının, inanışının kutuplarından biri olan saygın bir karakterin, dile sır katan, kelimeleri büyülü bir denize dönüştüren güçlü bir şairin inandığı konularda tavizsiz bir düşünce adamının hikâyesidir. Bu bir Yahya Kemâl Beyatlı’nın hayatının hikâyesidir.
***
Yahya Kemâl; İstanbul’u o kadar çok severdi ki, milletvekilliği yaptığı dönemlerde Ankara’da kaldığında hep bu özlemini dile getirirdi. Bir Ankara dönüşü kendisine sorulan; “Üstat, Ankara’nın en çok neyini seviyorsunuz?” sorusuna, “İstanbul’a dönüşünü seviyorum!” diyerek İstanbul sevdasını bir kez daha dile getirmiştir.
1934'te bir kere daha milletvekili oldu. İstanbul'da Park Otel'de bir odaya yerleşti. Adresi orasıydı artık. Burada Geçmiş Yaz, Deniz Türküsü, Rindlerin Hayatı’nı yazdı.
***
Ve aşk... Bir bakıma şıpsevdiydi Yahya Kemâl. Görürdü, severdi. Coşkuyla, heyecanla; üstelik kendini âşık sanarak. Kiminde büyü, sevdiği kadının konuşmasını duyduğunda bozulur; kiminde ayak uyduramayacağını gördüğünde geçerdi. Ama hayatı boyunca bir kez gerçek anlamda Celile Hanım'a âşık oldu. Yahya Kemâl'in "Canan aramızda bir adımdı." diyerek andığı, Nâzım Hikmet'in annesiydi Celile Hanım.
Gül solmayı, mehtap azalıp bitmeği bilmez…
***
Büyükelçi olarak gidip gelmeleri haricinde; toplam 19 yıl yaşar, Beyoğlu’ndaki Park Otel’in 165 numaralı odasında. Yahya Kemâl‘in, bu 165 numaralı otel odasındaki öğleye kadarki gündelik hayatı, otel görevlileri tarafından şu sözlerle anlatılmıştır: Her sabah 6.30’da uyanırdı. İlk işi zili çalmak, kahvaltı istemekti. Sabahları sütlü kahve içer, kızarmış ekmek yerdi. Sonra gazeteleri okurdu. Edebiyat dergilerini de dikkatle izlerdi. Kendisinden söz eden gazeteleri dergileri saklardı. Şiir yollayan genç şairlerin mektuplarını da atmazdı. Saat 9’da yatağından kalkar, aynanın karşısına geçer, tıraş olurdu. Bir süre eski kahverengi robdöşambrı ile odanın içinde dolaşır, saat 11’e doğru yatağının üzerine oturarak şiir yazardı. Öğle yemeği için ya otelin lokantasına iner, ya da Abdullah Efendi’ye giderdi. Yemekte bir bütün tavuk, üç porsiyon pilav yerdi. 13.30’da yine odasına döner, öğle uykusuna yatardı.
***
Otel odasına bazı önem verdiği dostları haricinde kimseleri almazdı. Yahya Kemâl’in ziyaretçileri arasında bulunan arkadaşı Sermet Sami Uysal, Yahya Kemâl’in yaşam alanını şöyle anlatır: Otel odası hep dağınıktır. Derli toplu değildir. Gömme dolabın hemen yanında üst üste konulmuş bavullar göze çarpar. Bavulların tepesinde kitaplar, gazeteler ve boş pasta kutuları. Yahya Kemâl’in karyolası odasının ortasındadır. Yahya Kemâl hep karyolada oturur. Ufak bir sehpada gelişigüzel duran Birinci sigarası paketleri, kibrit kutuları, paslı çakı, kalemler, cep saati. Tam bir savruluş içinde. Telefonun az berisinde dolu ve boş maden suyu şişeleri, reçeteler, ilaçlar. Tuvalet masasında bir dolu küçük makas, kolonya şişeleri, fırçalar. Şurada bir radyo. Şurada Yahya Kemâl’in eski bir fotoğrafı. Yaman bir yalnızlık azizim!
Evet, hep yalnızdı Yahya Kemâl. Bu onun kendi tercihiydi ama hep yalnızdı 165 numaralı otel odasında. Zaman zaman seyahatlere çıkar, ancak döndüğü yer yine aynı otel odası olurdu. Hatta bu yalnızlığını otelin servis şefi Dursun’a şu sözlerle ifade etmiştir: Evlen, demişti. Ben evlenmedim, yalnızlığın acısını âlâ çekiyorum.
Yaman bir yalnızlık içinde, bağırsak iltihabı nedeniyle Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılır. Fakat vücudu artık bitmiştir. Doktorlar elinden gelen g ayreti gösterse de, 1 Kasım 1958 Cumartesi öğlen vakti hayata gözlerini yumar Yahya Kemâl Beyatlı.
Şair, ölür!
Geride; muhteşem şiirleri ve ilginç, mücadeleci hikâyesiyle bir Yahya Kemâl Beyatlı kalır. Şiir yüreklerde, dize dize, andıkça hatırlanır, hatırlandıkça anılmak üzere…
- Tam 4 yıl oldu ayrılalı!
- "Türkiye Devleti'nin hükümet şekli, Cumhuriyet’tir.“
- Minnettarız Mustafa Kemal ATATÜRK
- ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN ANMA ETKİNLİĞİ
- Diyarbakırlı Ziya Gökalp...
- Yüreğimizde hep yaşayacak FERHAN BABA!
- İlhan Berk’in hayatının hikâyesidir.
- Gün, Johann Wolfgang von Goethe
- Şair Ali Ekrem Bolayır
- Fazıl Hüsnü Dağlarca, 110 yaşında...
- ATATÜRK: “Bu serpuşun adına şapka derler!”
- ORHAN SEYFİ ORHON