içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Gérard de Nerval'in ilginç hikâyesi
Bu bir Pazar yazısıdır dostlar. Tarafımdan bir şairin ölüm yıl dönümüne denk getirilmiştir. Piyasa yazısı değildir, pek bulunmaz. Tamamen şahsımdan menkul, bizzat kendimden özgün kaleme alınmıştır.
İçinde şiir, akıl, delilik ve olabildiğince yaşanmışlık barındırır.
Birinden bile bakamayanlara inat, şiirin sayesinde; akıp giden manyak yaşama, üç boyutlu bakabilme amaçlıdır.
170 yıl önce bugün, 26 Ocak 1855'te, Paris'te yaşamını yitiren Gérard de Nerval'in ilginç hikâyesi ve çıldırmasının sebepleri anlatılmaktadır.
*****
Garip bir zamandan geçiyoruz. Bu kadar kötülüğe, bu kadar kahpeliğe ve bencilliğe, bu kadar acıya, bu kadar arsızlığa rağmen hâlâ yıkılmamışsa eğer dünya; ileride, tarihçilerin tarih kitaplarını hazırlarken epeyce yorulacağı bir dönemden geçiyoruz.
Ne çok acı var duyumsadığımız ve etrafımızda yüreği kabarmış, yapılananları kabullenemeyen depresyon, stres, bunalım içinde olan ne çok insan var.
Kimini kıyıda köşede bir mendil gibi buruşturulup atılan yalnızlığından, kimini ise umarsızca - sert topuk vuruşlu kahkahalarından tanıdığımız; başka bir dünya bu, içinde yaşadığımız...
"Bugün moralim çok bozuk." Ne çok duyuyoruz bu cümleyi değil mi? Sanki akıl ile delilik, kötülük ile yaşam, ölüm ile zaman sırt sırta yapışık ikiz kardeşler gibi...
Sanki hepimiz doğal yaşam alanımızda kocaman bir tımarhanede yaşıyoruz. Günümüz stresleri, depresyonları da çeşit çeşit:
- Boş ver sen O’nu, üşütmüş O...
- Vallahi o sırada neredeyse delirecektim...
- Öyle bir söz söyledi ki, aklımı başımdan aldı...
- Aklını peynir ekmekle mi yedin sen?
- Hale baksanıza, deli olmak işten değil...
Dertleşmelerin menüsü ise pek değişmiyor; ya üzerimize sinen her türlü ahlâksızlıklardan, ya eşlerden yakınma, ya dost ve Sevgi'li bildiğinden - yüreğini verdiğinden, ya hayat pahalılığından borçlardan, ya gençlerin bildiğini okumalarından, ya da ölümden...
Ben ne anlatıyordum ya? Haaaa, içinde yaşadığımız dünyadan...
Hani Cemal Süreya'nın da dediği gibi Nerval'in çıldırmadığı bu, o dünyadan...
*****
Nihayet gelebildim konuya bu arada. Yazıya sabah başladım, konukluğumuza öğleye doğru vardım. Bugünkü konukluğumuz mu efenim? Dedim ya: Gérard de Nerval paşa...
Nerval ki, romantizmin en güçlü temsilcisi, Fransız şair, yazar ve gezgin. Birçok defa Türkiye'ye de uğramış, İstanbul'un en çok mezarlıklarını beğenen; bir garip insan, bir romantik deist...
1808'de, Paris'te doğar Gérard de Nerval...
Babası, Napolyon'un ordusunda askeri doktordur. Henüz 2 yaşındayken annesi vefat eder. İşte burada başlar Nerval'in hikâyesi...
Amcasının yanına yollar babası Gérard'ı. Amcası Antoine Boucher'in yanında, Valois bölgesinin kırsal kesimi olan Mortefontaine'de yaşamaya başlar.
6 yaşına kadar amcası ve yengesi ile yaşar. Babasının savaştan dönmesi üzerine, tekrar Paris'e gönderilir.
Birçok defa Valois tarlalarına geri dönen Nerval, Valois şarkıları ve efsanelerini bu dönemde yaratır.
*****
Çeşitli yazı ve şiir denemelerinin ardından, 1828 yılında Goethe'nin "Faust" isimli eserini çevirir. Yazıları, yaptığı çalışmalar, şiirleri ve çevirmenliğiyle birçok önemli yazın insanının hayranlığını kazanır.
Bunların arasında; Goethe, Théophile Gautier, Alexandre Dumas ve Victor Hugo gibi yazın Usta'ları da yer almaktadır.
Nerval'in en ön plâna çıkan özelliği ise, bir gezgin olmasıdır...
Gezginliği, aynı zamanda görevi gereğidir. Kısa Batı izlenimleriyle başlayan ve Syra'dan İskenderiye'ye, Kahire'den İstanbul'a uzanan gezi notlarını "Doğu'da Seyahat" adıyla kitaplaştırır.
Nerval bu kitabında; gezdiği yerlerin tarihi, toplumsal ve siyasal düzeni, gelenekleri, efsaneleri üstüne bilgi edinip saptamalar yapar.
Bu yeniliklerin, bu bilinmezlerin kendi iç dünyasıyla çakıştığı yerlerde de, işte tam burada, şair kimliğini yoğun bir biçimde hisseder okur.
Kendi iç dünyasıyla çakıştığı yerler...
Her yazın insanı gibi Nerval’i de yazmaya iten tam da burasıdır işte...
*****
Hani, "İstanbul reddedilenlerin yeridir" derler ya! Nerval'in de yine bir sevgilisi Jenny Colon'un, O'nu terk etmesiyle başlar İstanbul gezisi...
Nerval, Jenny Colon tarafından reddedilince; dünya, artık O'nun için oyalanılacak yer haline gelir. İstanbul’a geldiğinde otuz beş yaşındadır.
"Rüya ve Yaşam" kitabı da buradan doğar. Şu Yahya Kemâl Beyatlı'nın öldüğünde, başucunda, açık bir halde bulunan kitabı hani...
Tüm öykülerin kirlendiği bir çağda; henüz kirlenmemiş zamanlara ait, bir başyapıt...
Kitapta, Dante, Beatrice’i ilk kez dokuz yaşında görür, âşık olur. İkinci görüşü ise on sekiz yaşındadır. Beatrice yirmi yaşında bir şövalye ile evlenir ve iki yıl sonra ölür. Dante, bu yıkıntının külleri arasındaki ateşten bir türlü çıkamaz. Yaşamı ve yeryüzünü bırakır; bilinmez, görülmez olana doğru akıp gider...
Aşk'ın tanımı da bu değil mi dostlar: Sonsuzluk...
Sonsuzluğa uzanır Dante...
Dante ve Nerval’in annelerine bağımlılığı, ikisinin de âşık oldukları kadınlarda annelerini gördüğü de işin başka bir boyutu olmalı...
*****
Çok ince bir çizgi ve dengedir ya; her hassas insanda olabileceği gibi yaşamın ağırlığını kaldıramayıp, uyuşturucu kullanmaya başlar Nerval...
Defalarca akıl hastanelerinde yatar, çıkar.
Kitaplarında; eksik ve yarım bırakılmış hayatlardan, itinayla sinir uçlarına dokunulmuş ve çaresizliğe sürüklenmiş ölümlerden - ölülerden, asılmış insanlardan, kesik başlı cesetlerden çokça bahseder.
*****
Ve Aşk...
Paris'te 1820'li yıllarda; Lüksemburg ve Hollanda'da da 1830'lu ve 1840'lı yıllarda yaşadığı Aşk'ları, Nerval'in şiirlerine de yansımıştır:
"Karanlığım ben; dulum, avutulmamış.
Akitanya Prensi’yim, kulesi yıkılmış.
Tek yıldızım ölü ve yıldızlı sazım,
Taşır siyah güneşini melankolinin..."
*****
Dedim ya: 170 yıl önce bugün, 26 Ocak 1855, soğuk bir Cuma günü, 47 yaşındayken henüz; Paris'te bir parkta, çocukluğunda ilk âşık olduğu kadını, ailesi ile piknik yaparken görür Nerval...
Bu, çoğuna normal gelebilir. Çoğu da bu durumu, kıskançlığa çekebilir. Ama dedim ya, “Şairler olabildiğince hassas yürekleriyle, bu dünyadan değildir” diye...
Yaşadığı bu sahne, kendisine ağır gelir. Yine, yeniden bir bunalım içerisine girer Nerval...
Ama bu son olanıdır...
İlk Aşk’ını kocası ve çocuklarıyla ile beraber balkonda yemek yerken görmesi, o tek karelik yaşanmışlık, sonun başlangıcıdır Nerval için...
Olan olmuştur…
Nerval, kendi sonunu getirecek kararını kendi vermiştir…
Birlikte yaşadığı teyzesine,
"Bugün, sıcak bir kış günü teyze…
Bu akşam beni bekleme.
Çünkü gece kara ve siyah,
Ak ve beyaz olacak..." mısralarını içeren bir şiir yazar.
Ve kendini, teyzesinin evinin pencere demirlerine asar...
sar...
ar...
r...
.....
.....
.....
Üzüntü ve saygıyla...
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum