içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Bugün bir şair doğdu dostlar...
 
Madımak Katliamından ağır yaralı olarak kurtulan; bir haftalık yaşam mücadelesi sonucunda 9 Temmuz 1993 günü yaşamını yitiren, aşağılık yaratıklar tarafından diri diri yakılan, ‘Çıraklığı Olmayan, Yüreği İnsan Kokan Şair’ Metin Altıok.
83 yıl önce bugün, 14 Mart 1941’de, Bergama’da, Ata topraklarımda, memleketimde doğdu usta. Şimdi yaşasa kaç yaşında mı olacaktı? Şiir okuru, şiir dostu olan yüreğimizde; tabi ki, şiirleriyle ses verdiği yaşta. Çünkü katledildiği günkü yaşında yaşar hep şair, yaşlanmaz şeriat ateşiyle yakılan zamanda.
Resimler, heykeller yaparken birden şiir okumaya, şiir söylemeye, şiir yazmaya başlamış Altıok. Onun içindir ‘Çıraklığı Olmayan Şair’ demeleri. Ondan sonra mı? Ondan sonra hep şiir söylemiş hep şiir yazmış; şiiri yaşamış hayatında.
Ölmedi, yaşıyor; dize dize şiirlerinde. Metin Altıok, 83 yaşında...
*****
Cemal Süreya’nın, Turgut Uyar’ın şiiriyle ilgili bir sözü vardır: Hep bir şiirin ortasını yazdı, der. Bilmez usta ama aslında Metin Altıok için de söylenmiştir bu sözler. Hangi şiirinden isterseniz, oradan başlayabilirsiniz okumaya. Hangi şiirinin ortasından başlasanız, oradan uzanırsınız sonsuzluğa.
“Ne zaman bir masaya otursak;
Seninle karşı karşıya,
Masa durmadan uzuyor aramızda…
Tozlu bir yol oluyor giderek
Ve ben başlıyorum koşmaya…”
Aynı masada; bu kadar yakınken sevgili, bu nasıl uzaklık be usta? Bu nasıl bir aforizma?
*****
“Sözcüklere bürünüp şiir diye görünen şey, yaşamın ta kendisidir!” der yine bir yazısında.
“Güzel anılar biriktirdim senden,
Dudağıma solgun gülücükler getiren.
Özenle sakladım belleğimde,
Bir yığın oldu daha şimdiden.
Nasıl olsa bir sonu olacaktı bu aşkın,
Bir gün apansız gerçekleşiveren…”
12 Mart cuntasının katliamlarının, idamlarının acısına ve 12 Eylül’ün postallarıyla ezdiği hayatın acısı katılmış bir dünyaya; onun neden olduğu kedere, yürek yangınına katlanmayı sorumluluk saymış, ‘Yaşamayı direnmek!’ olarak kabul etmiştir.
Ona göre şair; gerçeklerden ve hayattan kaçarak değil, tarihsel akışın yalpalamalarının neden olduğu derin yaraları ancak kanatarak teselli bulabilir.
“Durmadan avuçlarım terliyor;
İnildiyor ardımdan,
Girdiğim çıktığım kapılar.
Trenim gecikmeli, yüreğim bungun.
Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar…
Dolanıp duruyorum ortalıkta.
Kedim hımbıl, yaprak döküyor çiçeğim.
Rakım bir türlü beyazlaşmıyor.
Anahtarım güç dönüyor kilidinde.
Nemli aldığım sigaralar.
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar…
Kimi zaman çocuğum,
Bir müzik kutusu başucumda
Ve ayımın gözleri saydam.
Kimi zaman gardayım;
Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar…
Bekliyorum bir kapının önünde,
Cebimde yazılmamış bir mektupla.
Bana karşı ben vardım
Çaldığım kapıların ardında.
Ben açtım, ben girdim
Selamlaştık ilk defa…”
*****
Hepimizin iyi bildiği; Sezen Aksu’nun “Kavaklar” adlı şarkısı da, “Öndeyiş” adlı şiiridir Metin Altıok’un. Şair, içinde olduğu duruma ve koşullara işaret eder dizelerinde. Bozkırın ortasında bir kavak ağacıdır sanki rüzgârda usul usul sallanırken, içindeki acıyı mırıldanan:
“Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Ah kavaklar, kavaklar…
Beni hoyrat bir makasla,
Eski bir fotoğraftan oydular…
Orda kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar…
Omuzumda bir kesik el;
Ki, durmadan kanar…
Ah kavaklar, kavaklar!
Acı düştü peşime,
Ardımdan ıslık çalar…”
*****
Metin Altıok, bir duygu şairidir aynı zamanda. Bunu kendisi de kabul eder. Ona göre şairin yaptığı iş, gerçeği imgesel olarak duygu üzerinden okura aktarmaktır. Buna da “Şiirsel Duygu” der.
“Ömrümce kendimi hep sözde buldum!
Söz cehennemdi, yanıp kavruldum.
Yeniden doğdum kendi külümden;
Ben Anka’ydım, konuşuldum…”
Kimi zaman, Cemal Süreya ile konuşur dizelerinde ve onu resmeder adeta:
“Cemal’in imzasındaki fotör,
Bazen başında da olurdu.
Yalnız biraz amatör,
Biraz da mahçup dururdu…”
Vefalıdır Metin Altıok. İnsani yönü ağır basmaktadır. Saygılıdır hep usta dediklerine. Vücut dilinden bile anlaşılabilecek kadar hem de.
Kimi zaman Turgut Uyar’ın Büyük Saat’iyle söyleşir. Kimi zamansa Edip Cansever’in şairliğini içtenlikle selamlar Metin Altıok. Bazen Metin Eloğlu’yla konuşur dizelerinde:
“Metin usta, canım usta,
Bu soyadı sana haram…”
Usta bildiklerinin sesine, dizelerine yaslanır hep. Onların sesini hatırlatmak ister okura. Ruhi Su’ya mesela:
“Günlerin savrulan
Köpüğünden geldiler,
Ruhi ve Ruhi’ler…
Türkülerin Ruhi’si.
Sevdaların Ruhi’si,
Birbirine el verdiler…”
*****
Bir felsefeciydi Metin Altıok. Asıl mesleği felsefe öğretmenliğiydi ama hiçbir zaman şiirinin önüne geçirmedi felsefeyi:
“Yetti artık Altıok Metin,
Sürdüğün şu pıtraklı zor ömür…
Tuzak ol bir ölüme; denizler gibi,
Var git çoğala çoğala…”
Derin bir sezgisel gücü vardı Metin Altıok’un:
“Yangınlardan geliyorum dedi adam
ve yangınlara gitti yanık…”
Yine bir yazısında şöyle der mesela: Her iyi şair dünün yorumcusu ve geleceğin imgesel yorumcusudur. Şurası unutulmamalıdır ki; dünü yorumlayıp geleceği okumada, hep şairler haklı çıkmıştır.
Kendisini ‘yerleşik yabancı’ ya da ‘gezgin’ olarak, dolayısıyla ‘göçebe’ yani ‘yersiz yurtsuz’ olarak tanımlar hep. Metin Altıok; şair olarak kendini, içinde olduğu dönemi iyi okumak ve değerlendirmek için sorumlu görmüş ve bundan kaçınmamıştır. Şairin şiirsel duyarlılığını besleyen kaynağın güncelden doğduğunu savunmuş ve bu düşüncesini şiirlerine yansıtmıştır.
Şiiri çağına tanıklık eden ve çağına tanıklık için kendini sorumlu sayan şair; Ahmet Muhip Dıranas’tan, Behçet Necatigil’den, Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever’den etkilenmiştir çokça.
*****
2 Temmuz, 1993, o kanlı Cuma. Şenliğe katılacak diğer konuklarla birlikte Ankara'dan otobüse binip yola çıkar Metin Altıok da. Şarkılar, türkülerle, semahlarla varılır; 1 Temmuz 1993 sabahı Sivas'a. Katılımcıların bir bölümü gibi o da Madımak Oteli'ndeki odasına yerleşir. Semahçılarla - tiyatrocular, Devlet Su İşleri'nin misafirhanesine geçer. Buruciye Medresesi'nde sergiler açılır. Sivaslılarla söyleşir Metin Altıok, kitaplarını imzalar.
O kara günün öğle saatlerinde, Buruciye Medresesi'nde katılımcılar yemek yerken, yaşları 16 ile 22 arasında değişen, kimi daha yaşlı provakatörlerin de bulunduğu birkaç yüz kişilik grubun Paşa Camii'nden çıktığını öğrenirler. Oturdukları lokantadan bile atılan slogan seslerini duymaya başlamışlardır. Lokantadan çıkıp, güvenli olacağını düşündükleri otellerine dönerler.
"Şeriat isteriz!" diyerek ilerleyen kalabalık; Madımak Oteli'ne geldiklerinde, sayıları beş bin kadardır. Oteli taşlamaya, camları kırmaya başlarlar. Nasıl bir tesadüfse; Sivas Belediyesi, yol yapımında kullanılmak üzere otelin karşısına taş yığmıştır. Bu 5 ton taş, öfkeli kalabalık tarafından Madımak Oteli'ne yağdırılır. Akşam 8 gibi gaza batırılıp ateşlenmiş, ilk taş düşer otelin içine. Dışarıdakilerin sayısı 20 bini bulmuştur. Artık insanlar ellerinde benzin bidonları, Madımak Oteli'ne doğru yürümektedir.
O gün ölmez Metin Altıok. Şeriat ateşi yetmez. Bir hafta sonra aynı gün, 9 Temmuz 1993; ölüm öncesi, Cuma öğleden sonrası bizi terk eder. Sesi arafa çıkar da bedeni toprağa girer. Ölmez ki; şiirleri okundukça, andıkça kendilerini, hatırladıkça koca şairler.
*****
Madımak Katliamında, cayır cayır yanarken ortalık, o hengâmede sorulan bir soru üzerine “Kalanlar, gidenlere şiir yazar.” demiştir ya; evet, hayatının sonuna kadar şiir yazdı Metin Altıok. Aşk yazdı, sevgi yazdı, insanlık - özgürlük yazdı, güncel - toplumsal duyarlılığı yüksek şiirler yazdı şu hayat fanusunda.
Çok yazana, çok okuyana, çok üretene, dik durana ve çok sorgulayana yapıldığı gibi hep; ta ki, katledilene kadar yazdı usta. Madımakta yanarken bile “Arkamızdan şiirlerimizi okurlar.”
diyecek kadar, kocaman şiir yürekli bir şair geçti bu dünyadan.
“İnsan usul usul ölmek için gelir dünyaya.
Başlar her gün biraz daha insan olmaya…
Ve ölürken usul usul ne tuhaf;
Âşık olur, kedi besler, isim verir eşyaya…”
Anısına, sevgiye bağlılığına, aşka aşkına, bu hayatta dik ve onurlu duruşuna, insanlığına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum